3 Nisan 2018 Salı

Bir başka G.



Dışarda kar. Tutmaz ama. Burada zaten hiçbir şey tutmaz. Ne iyi ne kötü. Birbirinin aynı insanların, birbirinin aynı sokaklarda konuşlu birbirinin aynı binalarda birbirinin aynı hayatları yaşadığı, evrende ne diye bir yer tuttuğu belirsiz bir küçük kasaba burası işte.

Soba çıtır çıtır. Eskinin kokusu duvarlarda.

Ben 7 yaşımın ortalarında bir yerde bir çırpıda haykırdım bana sorulmamış olan soruya: “On!!!”

Gevrek gevrek güldü sorunun sahibi G.'yi çoraplarını çıkarmış ayak parmaklarını sayarken görünce. Oysa 7 yaşındaki ben zaten cevabı vermişim. Sanki hiç duymamış beni. G.'nin amcası G.'nin ensesine şakayla karışık hafif bir şaplak attı: “Oğlum hiç mi kafa yok sende?” G. hala ayak parmaklarını sayarken kesilmemiş ayak tırnaklarındaki kir tabakasına uzun uzun baktım.

G.

Tanıdığım tüm fukaraların ismi G. ile başlar.

G. babasından dayak yer. G.'nin babası anasını döver. G.'nin karnesi kırıklarla doludur. Kırmızı kurdeleyi bir türlü takamayan G. beni, gofreti ve pirzolayı çok sever.
Bir de bizim onların evine gelmemizi çok sever. Çünkü biz onlara gelince bilir ki dedesinin bahçesinde mangal yakacaktır babam. Yiyeceği pirzola ve gofretin yanına babası biraz ayık olacak belki onun başını bile okşayacaktır.
G. ben ne desem ne istesem yapar. En saçma planlarımı hayranlıkla dinler, en olmayacak girişimlerime heyecanlanır, en gereksiz intikamlarımın hesabını sorar. Beni kendinden küçük, korunması, kolllanması gereken sanır ancak bilmediği benim ondan aslında ayca büyük olduğumdur. Bana asla küfrettimez, küfredilecek bir şey varsa o benim yerime de eder. Sokak oyunlarının tüm kavgalarında ben arkalarda bir yerde onun tüm kötüleri yenip geri gelmesini beklerim. Aldığı ufak tefek yaralarla gurur duyar ve mutlaka asla acımadığını vurgular. Kafasını ortadan karpuz gibi yardığında ve apar topar babamın muayanehanesine dikiş için getirildiğinde dahi bazen insanın içinde suratının ortasına çakma isteği uyandıran saf-aptal gülümsemesini muhafaza eder.

Alıklığıyla bazen insanı çıldırtsa da içinde bambaşka iyi bambaşka güzellikte bir insan olduğunu bilmenin bilinciyle hiç kıyamazdım ona. Komik gelecektir belki ama evet, 7 yaşındaki bir çocuk olan ben bunu bilir, hissederdim. İşte o yüzden beni korumasına gerek olmadığı zamanlarda bile beni koruduğunu kolladığını sansın, kendini mühim hissetsin, borçlu hissetmesin isterdim. Çünkü babamın mangalın başında ekmek arasına koyduğu payına düşen pirzolayı her seferinde bir borç olarak aldığını bilirdim.

İsimsizdir G. Büyükler ona asla ismiyle seslenmez. Ona takılmış bir lakap vardır. Doğduğu coğrafyanın uçsuz bucaksız sarılarını anımsatan bir lakabı vardır onun geniş suratında, küçük kısık gözlerinde, susuz çatlak dudaklarında, her daim tıraşlı dazlak kafasında anlam bulan.

Çok oyunlar oynadık biz G. ile. Çok dayak yedi sonra G. babasından. G.’nin dayağını birazını ablası birazını annesi yedi araya girip durdurmak istediklerinde. Babasının kulağını çekmeye gidenler arasında koca koca doktorlar, koca koca kaymakamlar, koca koca öğretmenler vardı. Hiçbiri kar etmedi. Babası ne içmekten, ne dayak atmaktan vazgeçti ta ki seneler sonra bir gün nasıl olduysa hidayete ermeye karar verip kızının saçına başına ve daha birçok şeyine karışıp ahlak satmaya başlayana dek. Zaten çok durmadı G.’nin ablası. Kaçıverdi ilk onu sevdiğini söyleyen oğlana.
Sonra G.’nin annesi de gitti. Dayanamadı dayağa, eziyete. Almadı yanına G.’yi. Alamadı. G. de istemedi. Babamdır, dövse de babamdır dedi.

Benim G.’den kopuşum da herhalde o zamanlara rastlar. Başka bir şehre taşındım. Başka okullara gittim. Başka arkadaşlarım oldu. Başka oyunlar oynadım. Başka planlar yaptım. Başka hayaller kurdum başkalarıyla. Başkaları korudu, kolladı beni. Başkaları aldı en saçma intikamlarımı. Ben G.’yi unuttum. O beni unutmadı ama ben onu unuttum. Kafasızlığını, dazlaklığını, alık suratını ve daha birçok şeyi unuttum. Yediği dayakları bile unuttum. Kendi hayatımın ışıltısına kapıldım, sevimli bir çocuk olmanın, sevilmenin farkındalığında bana verilen tüm sevgileri ceplerime doldurdum. Sevgisiz kalanları unuttum.

Bizim dedelerimiz kardeşti oysa G. ile. Ve ben G.’yi unuttum. Arada haberler geliyordu elbette. G. sınıfta kalmış. G. çift dikiş gidecekmiş. Sanayiye vermişler. Onu da becerememiş. Ne üniversitesi, barajı geçememiş. G.’nin el parmakları ayak parmaklarını çekiştiriyor gözümün önünde. Sayıyor, bir kez daha sayıyor. Bir kez daha sayıyor. Belki bu sefer doğru cevabı benden hızlı verirse amcasının getirdiği gofreti hak etmiş olacak. Hep bir kendini ispat. Hep bir ben de varım çabası. Ne paylaştığımız kerat cetvelleri, ne okuduğumuz okuma kitapları, ne mangal masasına serilen gazetelerin 90lı yıllar nostaljisi, ne ona bıraktığım oyuncakların tesellisi, ne babasının işsizliği, ne annesinin mutsuzluğu, ne bizim iki ısırıkta bitirdiğimiz pirzolalarımız, ne ablasının civelekliği, ne o sarı sıcak yazlar…

Özür dilerim G. Seni unuttum, seni uzaklarda bir yerlerde o taşra kasabada unuttum. Arada bir hatırlayıp, yeniden unuttum. Çok şey yaşandı. Çok zaman geçti. Hayat aktı, durdu. Belki ben seni daha da hatırlamazdım ama bir gün bir şey oldu. Bizim hepimizden büyük ve hepimizi içine dahil eden kötü bir şey. O kötü şeyin azabında, kötülüğe uğramanın kötüleştirdiği zamanlarda elinde meşalelerle senden olmayan, senin gibi olmayan insanların yaşadığı bir binaya saldırırken gördüm seni. Haberlerdeydi. İsmin yoktu. Yüzünden tanıdım seni. Diyordu ki haber olanca sıradanlığıyla Ş.’de provokasyon. Vatandaş tepkili. Emin olamadım önce sen misin diye. Seneler önce beraber defterlerimize kırmızı kalemlerle yazdığımız ismini arattım Facebook’ta. Bunca zaman hiç aklıma gelmemişti ama oradaydı işte. Oradaydın. Bulmak da kolaydı, unutmak kadar seni. Oradaydın. Hiç gitmemiştin. Taşlı sopalı resmin övünçle hainlere hadleri bildirildi açıklamasıyla duruyordu işte orada.

Çocukluk arkadaşım G.’yi önce babası sonra da devlet baba yiyip bitirmiş işte. Benim haberim olmamış. Ben de hayırsızmışım. Ben de onu sevmemişim hak ettiği, ihtiyacı olduğu gibi. Ben bana verilen sevgilerle meşgulmuşum. Öyle ya, ben sevimli bir çocuktum. Gören durdurur, yanaklarımı sıkardı, G.’ye düşen ensesine bir şaplakken. Ben akıllı olandım. O kafasız olan. Benim iyi olmam çok kolaydı. Nasıl aynı sınavı verebilirdik ki? G. kötü değildi. Bunu bilin istedim. G. benim çocukluk arkadaşımdı. Evet, alıktı, yavaştı ama korkusuzdu, iyi kalpliydi.

G. kötüleri yenendi, kötü olan değil.