26 Şubat 2012 Pazar

Çiçek, Güvercin ve Karga

Fark ettim de büyüdükçe günler daha bir birbirinin aynı olmaya başlamış. Güne gri bir gökyüzüyle uyanmak ruhumu haliyle sıkıyor, boğuyor. Şu anki evimin arka bahçesi küçük bir ilkokula bakıyor mesela. Arada çocuk cıvıltıları doluşsa da evin içine, balkona kargalardan başka bir kuş konmuyor. Eskiden çok eskiden bir yaz günü uzaklarda evimizin balkonunda bir güvercin ölüsü bulmuştum. Kanlar içindeydi. Nasıl öldüğünü anlayamamıştım. "Kargalar yapmıştır." demişti babaannem. "Balkondaki çiçekleri yiyeceğiz diye paylaşamamışlardır. Ondan olmuştur." Babaannemi yalvar yakar ikna etmiş, onun güvercini balkondan almasını istemiştim. (Ölülere dokunamam ben, ölünün varlığını hissetmek dahi istemem ama şimdi zaman zaman düşünüyorum da keşke babaannemi ölü dahi olsa son bir kez öpebilseydim.) Babaannem benim toyluğuma gülerek, güvercini dualarla balkondan almıştı. Bana da balkondaki çiçekleri annemin talimatıyla bir başka katliama sebebiyet vermeme adına içeriye almak düşmüştü. (Elbette annem pek sevgili çiçeklerini de hiçbir canlıya yem yapmak istemiyordu da.) Babaannemin balkonu kuşlar için koyduğu su taslarıyla doluydu. Serçeleri de unutmamış, onlar için güvercinler ve kargaların erişemeyeceği sadece küçük kuşların erişebileceği bir yere bir tas da onlar için koymuştu. Evde tek başına kalmasına kimse razı olmasa da susuz Ankara yazlarında o kuşlarına su vermesi, ön bahçeye diktiği çiçeklerini sulaması, kedilere, köpeklere su ve yemek vermesi gerektiğini ve evini çok sevdiğini söyleyerek evinden uzak kaldığı birkaç günün ardından hemen evine geri dönmek isterdi. Çiçekler, güvercinlerden geriye kargalar kaldı. Babaannem çiçeklerle gitti.