20 Temmuz 2013 Cumartesi

Sürgün ve direniş

Ne yazabilirim? Yaşanan günlerin ağırlığını kelimeler anlatmaya yeter mi? Evet, yetmeli aslında. Kelimeler zaten bunun için var, öyle değil mi? Yaşadığımız acıları, kederi, hüznü tüm ağırlığıyla anlatabilmek için...

Ben oldum olası trajedilere aç bir insan olduğumdan sanırım, uzaklardayken bir gün ülkemi öyle bir göreceğim ki aklım duracak, çaresizlikten kendimi yiyip bitireceğim derdim. Sahi sahi, düşünürdüm bunu. Uzakta olmanın bende yarattığı en büyük tahribat budur. Uzaklardayken sevdiğin kişileri peşpeşe kaybedince bir gün ülkeni de ansızın kaybedeceğini düşünüyorsun. Aslında tam da öyle olmuyor. İzah edemiyorum. Kelimelerle aram o kadar da iyi değil demek ki...

Bir de sürgün yeme meselesi var. Ufak çaplı bir sürgün yaşıyorum şu an. Gerçi sürgünün ufağı büyüğü olur mu onu da bilmiyorum ama. Büyük konuşmamak gerek daha görülecek, yaşanacak günler var ama şu ana dek görebileceğim en ırkçı muameleyi dibine kadar yaşadım bir güzel Mayıs ayına girerken. Bu Mayıs'ı hiç unutmam herhalde. Sonra bir de Haziran var tabi. Bir direnişin Haziran'ı...

Yaşadığım faşizm, sürgün insanda hoş bir tat bırakmıyor. Aslında tam olarak şöyle hissettiriyor: Hani metroda, sokakta, otobüste vesaire elle ya da sözle tacize uğradığında insan yanlış bir şey yaptım hissiyatına girer ya, öyle yapmamalıydım, öyle bakmamalıydım, öyle konuşmamalıydım diye. Bu mekanizma tıkır tıkır işler ya kafada. Önünü alamazsın. Bir kadın olarak zaten şu eziyeti senelerdir çekiyorum, bir de ırkçılığın farklı bir yüzü eklendi haneme bir garip sürgünle. Kafka'nın Dava'sında gibiyim. Oradan oraya suçsuz olduğumu kanıtlamaya çalışıyorum niye ve neden suçlandığımı bilmeden ve dedim ya işte tacize uğradığında nasıl sanki o yanlış bir şey yapmış gibi hisseder ya insan ben de aynen öyle şu yaşadıklarımı kimseyle paylaşamıyorum. Bir bakıma yaşadığım ırkçılıktan dolayı utanıyorum.

Sürgünü yediğim ilk hafta kendime dahi üzülemeden Reyhanlı Katliamı oldu. Tanımadığım insanların evinde yapmacık endişelere gark olmuşlarla iki dakikayı geçemedi ölmüş, yanmış insanların acısını konuşmak. Acelecilerdi, haftasonu tatillerinde kafalarını bozacak şeyler istemezlerdi. Ve ben gözlerimdeki iri damlaları içime içime akıtacak vakit dahi bulamazken içlerinden biri o iki dakikaya rağmen "Bugün güzel bir gün" dedi, "Çimleri biçtim." Bana verilen küçük odaya gittim, yatağa kapaklandım ve saatlerce ağladım.

Sonra trenler... Sahiden trenler... Gerçekten film gibi. O trenden bu trene sürekli bir yere yetişme telaşı, bir bakın ben aslında masumum serzenişi... Kapılar kapanıyor yüzüme, telefonlar çat çat kesiliyor ve ben düşünüyorum, tüm bunlar ne zaman oldu? En keskin hatıram sanki bin yıl öncesine ait ve arada kocaman bir boşluk ve birden PAT burdayım. Müthiş bir kendime yabancılaşma hali... Aynada bakıyoum, gördüğüm kişi aynı. Ellerime bakıyorum, yorgun görünseler de aynılar. Ve diyorum, "Bu, bu benim hayatım mı?"

Havaalanları girdiğinden beri hayatıma artık farklı bir insanım. Birçok yere gidiyor ama aslında hiçbir yere varmıyorum. Tüm bunlar hakkında sayfalarca yazabilirim ama hayır bunları konuşacak zaman değil. Tutup da kendi derdimi anlatmak bencilce geliyor.

Çünkü bir sürü çocuğu öldürdüler.

Ethem öldü. Ali öldü. Abdullah öldü. Mehmet öldü. Medeni öldü.

Ve bir gün bizi de öldürecekler.

5 Temmuz 2013 Cuma

Lavabo ovmak üzerine...

Yağmur yağıyor. Yağmur hep yağar zaten. Daha hiç yağmadığını görmedim. Aklımdan türlü düşünce geçiyor. Nasıl oluyor? Nasıl beceriyorum ben başımı belaya sokmayı her seferinde ustaca bir titizlikle? Yüreğime öküzler oturmuş, kalkmak bilmiyor. Öyle bir ağırlık var ve resmen kelimenin tam anlamıyla sürgün yedim ya gülesim geliyor. Neredeyse "Ay ben beceremem ki..." diyeceğim. Öyle de bir vurdumduymazlık... Neresinden baksan elinde kalır. Kalbim resmen paramparça. Hümeyra'nın şarkısını dinliyordum geçenlerde. Ağlamaktan içim çıktı. Beş dakika sonra gayet sakin lavabo ovuyordum. Bir yerde temizlik yapmam da gerekli. Dengem şaştı diyemeyeceğim. Denge mevzularını zaten oldum olası tutturabilmiş değilimdir. Ama ilginç işte.

Tüm sevdiklerim benden ayrı yaşarken ben nasıl sakince lavabo ovabiliyorum?