Eric, Cezayir'deki tatilinden döndü. Üç haftadır oradaydı. Eric, bir
Fransız. Eşi Belçikalı. Munis, sempatik, zeki bir adam. Mutfakta
konuşuyorduk. Matthieu geldi, sonra Gabriel. Eric'e tatili nasıldı
sorduk. Anlattı biraz maceralı biraz egzotik biraz tehlikeli malum
Cezayir hayli karışık bilhassa güneyde.
Sonra biri sordu: "Yaz
tatili planları neler?" Biri geçen sene Portekiz'deydi o yüzden bu yaz
belki İspanya. Bir diğeri Litvanya'da bir konferans var o tarafları hiç
gezmedim ardından bir "road trip" fena olmaz. Bir diğeri Fas belki hem
ucuz da. Ve bana geldi sıra. Eve giderim herhalde dedim. Eve...
Ev...
İki bilemedin üç haftalığına...
Diğerleri
-yani burada tanıdıklarım çoğunlukla- tatil zamanı geldiğinde tatile
gidiyorlar sahiden evlerini bırakarak. Bense eve gidiyorum her tatilde.
Benim için tatil eve gidebilme lüksü.
İnsanın evini iki
haftaya sığıştırması kolay değil. Tatillerim eve dönmek olduğundan beri
zaman daha bir hızlı geçer oldu. Günler, haftalar elimden kayıp geçer
oldu.
Hayatımda ilk kez bir uçağa halama giderken
binmiştim. Sidney'e. Tam sekiz sene evvel. Ama sanki dün gibi. Aklım
almıyor bu kadar çabuk geçmesini zamanın. Artık halam yok. Tam iki sene
oldu. O halde onu kaybetmeden evvel onun evine altı sene önce gitmişim.
Aptal bir ilkokul matematiği hesabı değil bahsettiğim. Onun Sidney'deki
evine sadece bir kez gittim. Bir kez. Daha çok gideriz sanmıştım. Daha
çok zamanımız olacak sanmıştım. O altı sene neden ve nasıl geçti?
Rüyamda gördüm onu. Bana birtakım öğütler veriyordu yattığı yerden. Aynı
pijama vardı üzerinde, aynı hırka ve saçları yoktu yine. En son nasıl gördüysem öyleydi işte. Zayıftı ve yorgundu.
Halam
her dört senede bir geldiği Türkiye tatillerinde (tatil eve dönmektir
işte) dönüş vakti yaklaşırken derdi ki bana, bize: "Sidney'e varana dek
içim paramparça gidiyorum ama ne zaman varıyorum oraya orası da benim
evim artık. Ailem, dost bildiklerim orada."
Öyle bir
gitti ki ben onu hala orada yaşıyor sanıyorum. Sanki iki sene sonra bir
yaz tatili için gelecek yine. Öyle bir gitti ki mezarını bile ziyaret
edemedik. Evini, yurdunu geride bırakıp yeni bir ev inşaa etti elleriyle
sıfırdan. Tatile diye geldiği çocukluğunun, gençliğinin evine bir
hastalığın pençesinden kurtulmaya geldi ardından. Olmadı. Neden
olmadı? Dişi, tırnağıyla kurduğu evine ölmeye gitti sonra. Hangisi
gerçek eviydi?
Acaba hiç evi oldu mu?
15 Nisan 2014 Salı
8 Nisan 2014 Salı
ama ayak bastım oraya ve saplandı topuğum kilden toprağa...
Tüm şehirleri dağıttılar.
Herkes gitti.
Geride kalanların söyleyecek bir sözü yok. Geri kalanlar dilsiz, geri kalanlar yoksul, geri kalanlar öksüz... Geri kalanlar zamanı gelse de yok olsak der gibi...
Yitmeye bunca hevesli bir başka kalabalık görmemişsinizdir.
Ve sessizlik... Aklımdan çıkmayan o sessizlik...
Tüm şehir dağıtılmışken, tüm şehirler yağmalanmışken, her şeye hakim olan o kahrolası sessizlik... Aklımdan çıkmıyor.
Biz, onlar bizi öldürürken ne kadar da sessizdik.
Ölmeye, yitmeye nasıl da hevesliydik.
Herkes gitti.
Geride kalanların söyleyecek bir sözü yok. Geri kalanlar dilsiz, geri kalanlar yoksul, geri kalanlar öksüz... Geri kalanlar zamanı gelse de yok olsak der gibi...
Yitmeye bunca hevesli bir başka kalabalık görmemişsinizdir.
Ve sessizlik... Aklımdan çıkmayan o sessizlik...
Tüm şehir dağıtılmışken, tüm şehirler yağmalanmışken, her şeye hakim olan o kahrolası sessizlik... Aklımdan çıkmıyor.
Biz, onlar bizi öldürürken ne kadar da sessizdik.
Ölmeye, yitmeye nasıl da hevesliydik.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)